16 Ağustos 2011 Salı

Cennet ve Cehennem

Küçükken cenneti ve cehennemi
Annemle gittiğimiz obruklar sanırdım.
Yukarıdan baktığımda
uzaklığımla beslenen iki uçurum,
keşke hep buradan baksam dediğim.
İçlerine çekerlerdi bakışlarımı, 
karnıma yaşlı bir yumruk yemiş gibi
öylece bakakalırdım.


25 Nisan 2011 Pazartesi

Prenses ve beyaz at meselesi

........  


    ........   


    Prensesi öpmek için "beyaz bir at" gerekti.


    Böylesine severken "beyaz bir at" da neydi?


    Benim atım doruydu, gözleri buğuluydu.


    Yağmurlarla beslenen bir yılkının oğluydu. 





    Bindim atıma bir gün, kapısına dayandım.


    Nöbetçiler gördüler, dedim ki"şimdi yandım" 


    Kralın emri vardı, at beyaz olacaktı.


    Atın üstündeki de ata yakışacaktı.





    "Ben bir prensim" dedim. "Yurdun nere" dediler. 


     Üzerime çullanıp beni yere serdiler.


     Ellerimi bağlayıp atımı becerdiler.


    "Ucuz kurtulduk" dedim. Bana ilişmediler.





     ...........


     ...........

12 Nisan 2011 Salı

Otağlarda toplanırdı mahsulleri
kapılarında kilit yoktu onların
Şimdi çelik duvarlar örüyor
hiç görmedikleri torunları
evlerinin pencerelerine.
Ağaçlarda beslenirdi kuşları
şimdi damlarda çanaklardan
açlık ve duman toplar oldular.
Betona çakılıyor gagaları.
Kanatları dalgalardan bihaber
ve yapraklardan.

                                                               04/04/2010

zıkkım ye metro

Kırılgandık.
Sokakların omzuna yaslandık.
Keyfinden inmezdi hiç yere
ipinden tuttuğumuz uçurtmamız.
Damlarda masallar gagalar,tavuklar büyütürdük.
Kokuları giyinirdik tenimizin üstüne
Pencerede fındık rengi bir gelişi beklerdik
sıcacık bir rengi.
Uzun ve çıkmazdı sokağımız
ve dutlarımız
ve taşlarımız kalabalıktı.
Öpmeden uyuyamadıklarımız hiç var olmadı mı?
Şimdi bu vagonlar nasıl taşıyacak
masumiyetin hatırasını.

                                                                                    08/04/2010

çubuk

İletken bir çubuk olasım var.
Aldığını veren verdiğini alan.
İki ucunda iki dünya olan
Birinde acı diğerinde daha acı algılar taşıyan
Acıyla sertleştirip kendini
Tatlı tatlı döngü yırtan
Küçük bir çubuk.

Çürük

Buz gibi bekliyorum.
Erime fikrini aklımdan çıkarıp bir türlü
atamıyorum.
Boğmacadan yatağa düşmüş
nazlı bir çocuğum ben.
Alnımda sirkeli bez
sürekli tazelenen.
Bir kovaya bir alnıma
Kupkuru oluncaya dek.
Başucumda yaşlı annem.
Elleri çok soğuk
yüzüme değen.
Elleri çürük içinde ve mavi ve yeşil
sonra beyaz.
Elleri hiç yok.
Hiç...
Hem de hiç olmadığı kadar.

Zaman



Yaşamı tekilliğe hapseden çoğul bir sonsuzluktur zaman
Çocuklarıyla oyun oynayan bir babadır.
Oyuncaklarını saklayan ve bulduran.
Tozun havaya kalkması, havanın onu reddetmesidir.
Bıraktığın ipin ucunu tekrar tutabilmenin
İmkansız hale gelmesidir.
Güneşe aşık bir çiçeğin aşkından kavrulup solmasıdır zaman.
Rotası belirsiz bir gemidir
Pusulasını yıldızlara asan.


İğdiş edilmiş bir deniz atının, 

geceleyin şafaktan korkup hüngür hüngür ağlamasıdır zaman. 

Doğurduğu hayatlar için utanır mı varlığından yoksa öldürdükleri için yas mı tutar yalancıktan

İyisi mi öylece geçip gidelim. 

Sürelim sabrımızı, sürelim onun en dolambaçlı yollarından



                                                                                   22/03/2010